İslam yüce yaratıcı Allah’ın kullarından razı olduğunu beyan ettiği[1] hayat nizamıdır. Bu nizamı, hayat anlayışı olarak kabul eden kişiye dilimizde müslüman denir. İslâm, kişiye birçok özellik kazandırır veya kazandırmalıdır.
Bilinç, insanın varlığında önemli bir boyuttur. Kişinin kendini görüş ve algılayış biçimi olarak ifade edilebilecek bilinç, kişinin davranışlarını önemli ölçüde etkileyen ve belirleyen psiko-dinamik bir yapıdır.[2] Bu açıdan müslümanın kendini algılayış şekli önem arzetmektedir. Biz bu çalışmamızda günümüz müslümanının içinde bulunduğu açmazları göz önünde bulundurarak, ideal müslümanlığın kişiye kazandıracağı güven duygusunu inceleyip dikkatlere arzetmeye çalışacağız.
En genel anlamıyla din, insanın temel güvensizliğini aşması için toplumda yerleşmiş bir kurumdur.[3] Din, insan hayatının her yönünü kuşatır. Bu yönüyle İslâm dini, insanın hayatta karşılaştığı durumlara cevaplar sunan ve ona nasıl yaşaması gerektiği hususunda yol gösteren ilâhi bir sistemdir.
Müslümanlık, insanın yaratılış gayesine uygun olarak Allah’ın emir ve hükümlerine teslim olmayı gerektirir. Bu teslimiyet başka hiçbir din ve sistemde bulunmayacak bir güven ve emniyet duygusunu inanıp teslim olan kişiye sağlar. Çünkü o kendisini en iyi bilen[4] ve alemlerin Rabb’i olan[5] yaratıcısına inanıp, sığınmıştır ve O’na sığınanın kurtulacağını[6]bilmektedir. Şuurlu müslüman iç dünyasının farkında olmaya özen gösterir. Farkında olduğu her şeyi hesaba katarak, niyetinin doğrultusunda stratejik olarak hareket eder. Müslümanların misyonu fevkalade önemlidir. Kur’an bu misyonu şöyle ifade eder “Siz, insanlar için ortaya çıkarılan, doğruluğu emreden, fenalıktan alıkoyan, Allah’a inanan hayırlı bir ümmetsiniz.”[7] Hayırlı ümmet olmanın önemli gerekleri söz konusudur.
Şimdi makalemizin ismini oluşturan kilit kelimeleri inceleyerek hayırlı ümmetliğin gereği olan bilinçli müslüman tipini ön plana çıkarmaya gayret edeceğiz.
Müslüman “slm” Teslimiyet, Mü’min “emn” Güven
Müslüman kelimesi; Arapça “zahiri ve batıni felaketlerden uzak olmak” manasına gelen “slm” kökünün[8] if’al babının ismî faili olan müslim kelimesine Farsça “an” sıfat eki getirilerek yapılan “müslîmân”dan dilimize geçmiştir.[9] Müslüman; Allah’ın emir ve hükümlerini teslim, kabul, inkıyad ve içten doğan bir bağlanma ile kibir ve inadı terk ederek Allah’ın kazasına teslimiyet gösteren kimsedir. Müslüman olmak demek, İslâmiyet’in inanç, ahlâk ve yaşayışa ait esaslarının tam olarak tatbik edilmesi demektir. Müslüman olduğunu söyleyen kişinin, dinin esaslarına göre algılayıp, düşünüp, hareket etmesi gerekir. İnsanı daima salih amele teşvik eden Kur’an-ı Ker’im, kurtuluşun salih amel işlemeye bağlı olduğunu sıkça vurgulamaktadır. “Her kim benliğini arındırıp tezkiye ederse, kesinlikle kurtuluşa erecektir. Onu karanlığa gömen ise, hüsrandadır, kaybetmiştir.”[10] İslâmi hayat prensiplerinin temsilcisi olmak durumundaki müslüman, İslâm inanç ve hayat anlayışına tam olarak uymadıkça yalnız müslümanlığını itiraf etmesi, ona fazla birşey kazandırmaz.[11] Cenab-ı Hak bu noktada müslümanları şöyle ikaz etmektedir. “Allah’ın ayetleri size okunur, aranızda da Peygamberi bulunurken nasıl inkar edersiniz? Kim Allah’ın Kitabına sarılırsa şüphesiz doğru yola erişir. Ey inananlar! Allah’tan, sakınılması gerektiği gibi sakının, sizler ancak müslüman olarak can verin. Toptan Allah’ın ipine sarılın, ayrılmayın.”[12] ”Eğer yüz çevirirseniz bilin ki, ben sizden bir karşılık istemiyorum. Benim ecrim Allah’a aittir. Müslümanlardan olmakla emrolundum.”[13] Bilinçli müslüman yaşayışını Kur’an’ın hükümlerine azami ölçüde uydurmağa çalışır.
Mü’min kelimesi; “huzur”, “kalbin mutmain olması” ve “korku karşısında güven ve emniyet” manasına gelen “emn” kelimesinin if’al ölçüsünde ism-i failidir. Bu kelimenin dördüncü babı, “korkusuz kılmak” ve “bir şeye veya birisine inanıp-güvenmek” manasına gelir.[14] Mü ‘min; Allah’a, Rasülü’ne ve risaletin muhtevasına inanıp-güvenen kimsedir.[15]
İman; mutlak tasdik etmek, yani bir habere, bir hükme, bir şahsa, bir varlığa kesin bir şekilde, içten gelerek, samimiyetle inanmak, onu doğrulamak, teyid etmek, doğru söyleyeni kabullenip benimsemektir. Tasdik ile kalb, huzur ve sükûna erer, güven ve emniyete kavuşur, rahata erer, ifade edilen söz veya sözün sahibi de yalanlanmaktan emin olur.[16]Belirli bir dine mensup olmak, belirli hususlara inanmak, onların varlığını doğrulamak ve onlara güvenmek anlamına gelir .[17]
Bilinçli müslüman için hayatın gayesi; imanın gereğini düşünce ve davranış planında güçlü kılarak Rabb’ine kul olmak ve O’nun rızasını kazanmaktır. İnanan insana yakışan tevhid düsturunu hem kendi derununda gerçekleştirmek, imanı taklitten tahkik derecesine yükseltmek, hem de bu gerçeği dış dünyaya yansıtarak, yaşamak ve yaşatmaktır. İnsanların ne duydukları ve düşündükleri önemli değil, ne yaptıkları önemlidir.[18] Din sadece vicdan işi olmayıp, sosyal hayata da direkt etki eden bir kurumdur. Mü’minlerin dost ve yardımcısı Allah’dır.[19]
Lugat bakımından müslüman kelimesi âmm, mü’min ise hassdır. İman yalnız kalb ile olur, İslâm ise kalp, lisan ve azalar ile olur.[20] Biz bu çalışmamızda gerek kelâmda ve gerekse lugat açısından olan farkları ön plana çıkarmadan günlük kullanımdaki ayniyetini dikkate alarak her iki kelimeyi de kullanacağız.
Konu başlığımızın ikinci kilit kelimesi olan bi1inç; anlama, anlayış ve şuur manalarına gelip, insanın düşüncesi, duygusu, irâdesi, karakteri, heyecanı, hafızası, kanısı, sezisi gibi zihinsel süreçlerin toplamıdır. İnsanın davranışlarına yön veren düşünce de bilincin ürünüdür. İnsanî aktivite ve girişkenlik bilinçle gerçekleşir ve insan olaylardan oluşan tecrübesiyle hadiselere egemen olabilir. Okuma, işitme, deneyip yaşamayla elde edilen bilgi kültürünün bir sonucu olarak ortaya çıkan bilinç; şuur, idrak, vicdan anlamlarında da kullanılmaktadır.[21] Bilinç farkında olan, bilincin içeriği ise farkında olunan şeydir.[22]
Kendi varlığından ve benliğinden haberdar olma hissi olarak da tarif edilen bilinç,[23] insanın kendisini çevreleyen şeyleri fark etmesini, algılamasını, kavramasını ve istediğini yapmasını da gerçekleştirir. İnsanların düşünme biçimleri, yaşama biçimlerinin sonucudur. Ondan dolayı düşündüğünüz gibi yaşamazsanız, yaşadığınız gibi düşünmeye başlarsınız denilmiştir. İmanın insan hayatına getirdiği inkılabın altında da bu gerçek yatmakta ve İslâm kendisinden önceki bütün kötülükleri silip yok etmektedir.[24] İşte bu, tevhid şuurun insan hayatına getirdiği anlamdır. Eğer bu iman insanın şuurunun derinliklerinde yer bulmazsa Kur’an diliyle buna iman değil, kelime anlamıyla teslim olma denilmektedir.[25] Düşünce harekete geçtiğinde, mutlaka kesin sonuçlara ve doğru çizgiye ulaşmalıdır. Ona bu seviyeyi kazandıracak olan doğru bilgidir. Doğru bilginin kaynağı ise nasslar ve akl-ı selimdir.

Dr. Hüseyin Emin SERT

Kaynaklar
[1]- Mâide, 5/3.
[2]- Hökelekli, Hayati, Din Psikolojisi, T.D.V. Y., Ankara, 1996, s.110.
[3]- Erikson, E.H., İnsanın Sekiz Çağı. çev: T.B. Üstün-V. Şar, Ankara. 1984, s.8.
[4]- Mülk, 67/14.
[5]- Fâtiha, 1/1.
[6]- Ahmed b. Hanbel, Müsned, Çağrı Yay. İstanbul, 1992/1413, c.l, s.61.
[7]- Âl-i İmrân, 3/110.
[8]- Rağıb el-İsfehânî, el-Müfredât fî Gârîbi’l-Kur’ an, Kahraman Yay. İstanbul. 1986, s.350.
[9]- Rado, Şevket, Büyük Türk Sözlüğü, Hayat Yayınları, İstanbul, trs, s.914; Wensinck, A.J. MEB, İs1am Ansiklopedisi,İstanbul, 1979, c.8, s.821.
[10] – Şems, 91/9-10.
[11] – Said Halim Paşa, Buhranlarımız, İstanbul, trs. s.204-206.
[12] – Â1-i İmrân, 3/101.
[13] – Yunus, 10/72.
[14] – Râğıb el-İsfehânî, age, s.30; İbn Manzûr, Lisanü’l-Arab, Dâr Sâdır, Beyrut, 1994/1414, c.13, s.21.
[15] – Macdonald, D.B. MEB İslâm Ansiklopedisi, İstanbul, 1988, c.5-1I, s.984.
[16] – Gölcök, Şerafettin, Din ve Toplum, Esra Yayınlan, Konya, 2000, s.41.
[17] – Eroğlu, Feyzullah, Davranış Bilimleri, Beta Basım Yayım, İstanbul, 1995, s.96.
[18] – Hançerlioğlu, Orhan, Felsefe Sözlüğü, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1989, s.53.
[19] – Bkz. Âl-i İmrân, 3/68.
[20] – Gazalî, İhyâ, c.l, k.2, bab.4.
[21] – Hançerlioğlu, Orhan, age, s.33.
[22] – Bkz. Cüceoğlu, Doğan, Anlamlı ve Coşkulu Bir Yaşam İçin Savaşçı, Sistem Yayıncılık, İstanbul, 2000, s.20.
[23] – Doğan, Mehmed, Temel Büyük Türkçe Sözlük, Bahar Yayınları, İstanbul, 1994, s. 735.
[24] – Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.4, s.199, 204-205.
[25] – Hucurat, 49/14.

Bir Cevap Yazın

Your email address will not be published. Required fields are marked *

You may use these HTML tags and attributes: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <s> <strike> <strong>

clear formSubmit