Ebedi Mutluluk Yolu

Mevlana Muhammed Zahid hazretleri Yakub-i Çerhi hazretlerinin torunlarındandı. Dedeleri arasında pek çok kâmil mürşitle beraber oldu. Onlarla ünsiyet buldu. Kendilerinden feyiz aldı. Ama tasavvuf terbiyesini devrin büyük velisi Ubeydullah Ahrar hazretlerinin yanında tamamladı ve mürşid-i kâmil oldu.

 

Mevlana Muhammed Zahid hazretleri uzun yıllar nefsi ile mücadele etti, riyazet yaptı. Çeşitli zorluklara katlandı; Ubeydullah Ahrar hazretlerinin dergâhına vasıl oluncaya kadar… Ve Ubeydullah Ahrar hazretlerinin yanında kemal mertebelerine ulaştı. Seyri Sülük dönemlerini tamamladı.  Allah Teâlâ’ya vasıl oldu. Daha sonra kendisine insanları irşad etme izni verildi ve vatanına döndü. Orada dergâh kurdu. İnsanlara sadat-ı kiramdan öğrendiği tasavvuf ilminin güzelliklerini anlattı, yaşattı, gönüller fethetti.

İşte dergahına varıp manevi güzellikler bulan bir derviş şöyle anlatıyor:  Arkadaşım Nimetullah ile birlikte Semerkand’da yola çıktık. Niyetimiz bir mürşid-i kâmil bulmak ve ilim öğrenmekti. Herat’a gidelim diye düşündük. Mevsim yaz’dı. Şadüman köyüne varınca konakladık. Birkaç gün orada kaldık.

Muhammed Zahid hazretlerinin de orada bulunduğunu öğrendik. Kendisini ziyaret edip elini öptük. İkindi vaktiydi. Bizimle sohbet etti. Bana,

‘’Nerelisin?’’ dedi

‘’Semerkandlıyım’’ dedim.

O konuştukça gönlüm huzurla doldu. İçimde dert ettiğim neler varsa hepsini anlattı. Adeta içimi okudu. O anlattıkça hafifledim, rahatladım. Kederlendim, iç sıkıntılarımdan kurtuldum. Bu ne güzel insan böyle dedim. Kalbim ona meftun oldu. Bana her Herat’a niçin gideceğimi sordu. Cevap verdim. Ardından,

‘’Maksadın ilim elde etmek ise, burada da olur. Yeter ki sen iste!’’dedi.

Onu ilk andan itibaren, gönlümdeki ızdırapları hep hafifletti. Ona inandım, güvendim, tam bağlandım. Herat’a gitme isteğim kırıldı. Tam,

‘’Olur, efendim’’ diyecektim ki, ne diyeceğimi anlamıştı herhalde, bana, ‘’Az bekle’’  dedi

Oturdu. Eline kalem aldı. Bir şeyler yazdı. Yazma işini bitirince, bana döndü:

‘’Şimdi gerçek niyetini söyle. Herat’a neden gidiyorsun? Zahiri ilimleri öğrenmek için mi, yoksa batıni ilimlerde söz sahibi olmak için mi?’’

O, bu sözleri söylerken kendisinden çekindim. Konuşmadım. Benim yerime arkadaşım konuştu. Şöyle dedi:  ‘’Efendim! Aslında onun asıl niyeti bir mürşid-i kâmilin terbiyesi altında yetişmek. Ama önce zahiri ilimleri öğrenmek istiyor.’’

Muhammed Zahid hazretleri bunun üzerine, ‘’ Öyleyse iyi. Hatta çok güzel olur’’ dedi

Sonra elimden tuttu. Yemyeşil bahçenin içine doğru ilerlemeye başladık. Ortalıkta kimsecikler yoktu hala elimi tutuyordu, bırakmamıştı. Onun elini tuttukça manevi bir güç hissediyordum. Bu güç arttı, arttı, arttı… Nihayet dayanılmaz oldu. Kendimden Geçmişim.

Uyandığım zaman Muhammed Zahid hazretleri başucumdaydı. Bana,

‘’Herhalde yazdıklarımı okuyabilirsin’’ dedi.

Bana bir mektup verdi. Ama önce kendisi okudu. Ardından uzattı ve, ‘’ Bu sözleri iyi anla ‘’dedi

Mektupta şöyle yazıyordu:

‘’Bu yol, ebedi mutluluk yoludur. Bu da Allah sevgisine bağlıdır. Allah sevgisi ise, Sevgili Peygamberimiz Muhammed Mustafa Efendimizin (s.a.v) sünnetine tabi olmakla elde edilir. Bunu elde etmek, onun yolunu bilmekle olur.

İşte bunun için dini bilgilerini hayatlarına uygulayan mürşid-i kâmil’ler ile sohbet etmek gerekir. Ancak o zaman kişide ilahi marifetler zuhura gelir.

Dini kötüye kullanan ilim sahiplerinden uzak durmalısın. Çünkü onlar dini, dünyevi maksatlar için aracı olarak görürler. Helal ve Haram’a dikkat sözde Sofilerden de uzaklaşmalısın. Çözümü güç dini konularda, Ehli Sünnet inancına uygun olmayan kişilerin görüşlerine itibar etmemelisin. Allahın Selamı üzerine olsun.’’

Mevlana Muhammed Zahid hazretleri oturduğu yerden kalktı. Fatiha suresini okudu. Ben Herat’a gitmek için tam yola çıkmak üzereydim ki beni tekrar yanına çağırdı. Bir mektup daha verdi bu mektup Şeyh Gilan’a yazılmıştı. Şeyh Gilan, büyük bir mürşid-i kâmil Sa’deddin-i Kaşgari hazretlerinin oğluydu. Mektubu Aldım ve yola çıktım.

Yolculuk boyunca başıma gelmedik iş kalmadı. Onlardan biri şuydu. İki üç mola yerinden sonra atım yorgun düştü takati kesildi bu hara’ya varıncaya kadar altı at değiştirdim. Buhara’ya vardığımda ise şiddetli bir göz ağrısı baş gösterdi. Sabrettim. Ne Olursa olsun dayanacaktım. Zordu ama katlandım. Geçti. Ancak bu defada sıtmaya tutuldum. O zaman kendi kendime düşündüm: ‘’ Bu halde yola çıkarsam dayanamam herhalde ölürüm.’’

Yolculuğa çıkma ümidim kayboldu. ‘’Ama buraya kadar gelmişken Taşkent’e gideyim. Şeyh İlyas Aşki hazretlerinin dergâhına varayım. Orada hizmete başlayayım’’ diye düşündüm. Taşkent’e geri döndüm. Orada acil olarak kullanmasam da olur diye düşündüğüm yedek elbiselerimi ve bazı kitaplarımla atımı da dostlardan birinin yanına emanet olarak bıraktım. Dergâha yürüyerek gitmek üzere hazırlanmıştım ki, Şeyh İlyas Aşki’nin hizmetçilerinden biri yanıma geldi. Ona,

‘Şeyhi ziyarete gidiyorum, sende gelir misin?’’ dedim. Bana,

‘’Atın nerede’’diye sordu.

‘’Bir arkadaşıma emanet olarak bıraktım’’ dedim

‘’Git, ondan al. Benim eve bırak, ondan sonra gidelim’’dedi.

Bunun üzerine atımı ve eşyalarımı almak üzere yola çıktım. O sırada gönlüme atımın ve eşyalarımın kaybolduğu hissi doğdu veya sanki biri bana öyle dedi.  Ama bir tuhaf oldum. Kendi kendime düşüncelere daldım…

Kendi kendime, ‘’Bütün bu olanlar ne anlama geliyor?’’ dedim. Muhammed Zahid hazretleri bana bir görev vermişti. Tam yola çıkmak üzereyken beni yanına çağırıp bir mektup vermişti. Şeyh Gilan’a verilmek üzere. Ben Herat’a gitmek için yola çıktım. Oradan da Buhara’ya gidecektim. Yolda çok hastalandım,  tam altı at değiştirdim, göz ağrısı çektim, sıtmaya tutuldum, dermanım kalmadı, yolculuk, ümidim söndü. Üstelik eşyalarımı, atımı ve kitaplarımı da kaybetmiştim. Bütün bu olanların hikmeti olmalı, boş bir tesadüf değil ya!’’ dedim.

‘’ Muhammed Zahid hazretleri bana görev verip itimat etmişti. Bende ona biat etmiştim. Şimdi bana neler oluyordu, bir başka mürşide tabi olmak için dergâh arıyordum. Sanki bir Allah dostundan yeterince istifade ettim de. Diğerlerine gitmek kalmıştı. Hem Mevlana Zahid hazretleri bana, şimdi gerçek niyetini söyle, Herat’a neden gidiyorsun? Zahiri ilimleri öğrenmek için mi, yoksa batına ilimlerde söz sahibi olmak için mi?’’ diye sormuştu.

 

İşte o an nefsim beni yanılttığını anladım. Mevlana Muhammed Zahid hazretleri, yazdığı mektup da, ‘’Bu yol, ebedi mutluluktur. Buda Allah sevgisine bağlıdır. Allah sevgisi ise Sevgili Peygamberimiz Muhammed Mustafa efendimizin (s.a.v) sünnetine tabi olmakla elde edilir. Bunu elde etmek, bunun yolunu bilmekle olur… ‘’dediğini ve bunları iyi anla diye tefsiye ettiğini hatırladım. Bu kez başıma gelen olayları sevindim. Çünkü kendimi hesaba çekmeme neden olmuştu. Onun için bütün bu olayları Allahın lütfü olarak kabul ettim.  Mevlana Muhammed Zahid hazretlerinin himmeti olarak bildim. Bir işaret olarak anladım ve şöyle düşündüm: ‘’Mürşidim Mevlana Muhammed Zahid hazretleri bana çok itimat etti. Ben ise onun sevgisine layık olamadım. Bir başka Şeyh’e gitmeyi marifet bildim. Oysa ben onu Allah için sevmedim mi? Dergâhına girerken, Peygamber Efendimize tabi olayım diye günahlarımdan hicret etmedim mi? Mevlana Muhammed Zahid hazretleri,’Maksadın gerçekten ilim elde etmek ise, Burada da olur. Yeter ki sen iste!’ Demişti bu ne anlama geliyordu?’’

Bir süre düşündüm. Sonra Mevlana Muhammed Zahid hazretlerinin yanına geri dönmeye karar verdim. Böylelikle nefsimi de cezalandırmak istedim. Onu şunu kabul ettirmek istedim. Benim bir tane mürşidim var; O da Mevlana Muhammed Zahid hazretleri… Yola koyulmak üzereydim ki yanıma biri geldi:

‘’Atını kaybeden yolcu sen misin?’’ dedi.

‘’Evet’’ dedim. ‘’

‘’Üzülme, atın bulunmuş’’ dedi

Çok sevindim. ‘’Hemen atımı ve eşyalarımı emanet olarak bıraktığım kişinin yanına gideyim’’ dedim içimden. Ama bu kişi de kimdi böyle? Döndüm baktım. Etrafımda kimsecikler yoktu. Arkadaşımın evine vardım. Bana,

‘’Arkadaşım! Beni mazur gör. Senin atını şuraya bağlamıştım. Bir anda kayboldu. Nasıl olduğunu anlayamadım. Çok aradım, ama bulamadım. Az önce nasıl olduysa onu çarşıda başıboş vaziyette gördüm. İnan ki hiçbir eşyana dokunulmamış. Artık güvenle benden teslim al’’ dedi.

Kendisine teşekkür ettim. Emanetlerimi geriye aldım. Gerçekten olanlar beni çok şaşırtmıştı. Artık yorum yapmaktan kaçındım. Yoluma koyuldum. Ama bir şeye inanmıştım: ‘’Ben başıboş değilim, sahibim var o beni terbiye ediyor. Bu ise Allah’ın bir lutfu. Allah bana hayır vermek istiyor, mürşidim bana rehber ediyor.’’

Semerkand’a ulaştım. Mürşidim Mevlana Muhammed Zahid hazretleri dergâhına vardım. Beni görünce tebessüm etti: ‘’Hoş geldin’’ dedi. Bu tebessüm aslında her şeyi anlatıyordu. O günden sonra gönlümü mürşidimin sevgisinden hiç ayırmadım. Zamanla bunun faydasını gördüm. Mevlana Muhammed Zahid hazretleri müritlerine yaptığı sohbetleri sırasında bana da, ‘’Evladım! Benim sana anlattıklarım arasında ailen ve hocalarından öğrendiklerine ters düşen bilgiler var mı?’’ diye sorular sorardı. Ben,

‘’Hayır, efendim’’diye cevap verirdim. Bunun üzerine,

‘’Öyle ise sözlerimi dinlemeye devam etmelisin’’ diye tasfiyede bulunurdu.

Vefatı

Mevlana Muhammed Zahid hazretleri 936 (1530) yılında Semerkand’a vefat etti. Geride bu yolu devam ettiren nice dervişler bıraktı. Onlardan iki tanesi mürşid-i kâmil idi.

  1. Mevlana Hacegi Kaspani hazretleri
  2. Mevlana Derviş Muhammed Semerkandi hazretleri.

Allah Teala bizleri Kendisinden ayırmasın.

Allah Teala hepsinin makamını yüceltsin

Seyyid Molla Muhammed Yüce

 

Bir Cevap Yazın

Your email address will not be published. Required fields are marked *

You may use these HTML tags and attributes: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <s> <strike> <strong>

clear formSubmit