Osmanlılar’ın ilk tarihçileri olan Âşıkpaşazâde’nin eseri kuruluştan yaklaşık yüz elli sene sonra kaleme alınmış olduğundan, başlangıçtaki askerî ve siyâsî hâdiselerin naklinde de bu târihî mîras büyük bir yer tutar. Bu, halkın devletine bakışını aksettirmesi yönünden Osmanlı’nın millî vicdandaki târihî akisleri demektir. Umûmî bir sûrette değerlendirildiği zaman, şu vasıf ve istikâmetleri ifâde eder:

 

Moğol İstilası ve Türk-İslam Birliğinin Parçalanması

Moğol istilâlarıyla dağılan Selçuklu Devleti’nden sonra Anadolu Türk-İslâm birliği parçalanmıştı. Ayrıca Moğolların Orta Asya’dan başlayan işgâl ve istilâları karşısında mağlûp ve perişan olan kitleler, Batı’ya doğru göç etme mecbûriyetinde kalmışlardı. Ancak bu, Anadolu’nun nüfusça daha kesif bir şekilde Türk ve müslüman kitlelerce iskânı neticesini doğurmuştur. Bu kahır içinden zuhûr eden lûtfa rağmen siyâsî bir birlik ve otorite mevcut olmadığı için Anadolu’nun bölünmüş manzarası âdeta bir kör dövüşüne dönüşmüştü.

Böylesine buhranlı bir devirde ıztırapların teskîni ve siyâsî otoritenin teşekkülünün zarûreti, mânevî rehberliğe olan ihtiyacı had safhaya yükseltmişti. İşte Anadolu’da Yûnuslar, Mevlânâlar ve Hacı Bektaşlar’la başlayan tasavvufî irşad an’anesinin Şeyh Edebali’de zirveleşmesi, bu ihtiyaç ve zarûretle idi. Bunu idrâk eden ve beylikler arasında gerek ahlâkî vaziyeti, gerekse coğrafî mevkii itibâriyle en müsâidi olan Osmanlılar’ın yıldızının parlaması da, bu Hak dostlarının irşadları neticesinde gerçekleşmiştir.

Çünkü diğer beylikler, güçlerini birbirleriyle kıyasıya bir mücâdele ile tüketirlerken Osmanlı Beyliği, kardeş kavgalarına iltifat etmeyerek yüzünü küffâra çevirmiş ve İslâm’ın gazâ ve cihâd rûhunu en güzel bir sû ret te ve mânevî bir heyecanla yaşamıştır. Neticede İslâmî irşâdın bereketiyle sür’atle büyüyüp serpilmiştir. Zira diğer beyliklerin mümtaz şahsiyetleri, bu mücâdelede vicdânî bir rahatsızlık hissettiklerinden, alttan alta Osmanlı’ya iltihâk etmişlerdir. Bugün de İslâm dünyasındaki kitleler arası benzer bir kargaşa yaşayan müslümanların, bu üslûbun bereketi üzerinde basîretle durmaları gerekir.

Devlet-i Aliyyeyi Muhammediye

Gerçekten yüksek bir mânevî irşâdın neticesi olarak Osmanlılar, daha başlangıçtan itibaren bir benlik dâvâsı gütmemiş kuru bir istiklâl ve cihangirlik sevdâsıyla ortaya çıkmamışlardır. Selçuklular, onların muvaffakıyetlerini takdîr etmiş ve kendilerine ayrı bir değer vermişlerdir. Bunun bir nişânesi olarak da “kös, davul ve sancak” gibi istiklâl alâmetleri sayılan tâ rihî hediyeleri göndermişlerdir. Bununla birlikte Osmanlılar, Selçuklular’a, onlar ta rih sahnesinden çekilene kadar bağlı kalmış ve hukûken bizzat Selçuklu sultânı tarafından müstakil hâle getirilmelerine rağmen böyle iddiâlı bir davranışta bulunmamışlardır. Bunun mânâsı, Osmanlı’nın yeni bir siyâsî varlık olmayıp farkın sadece hânedan adına münhasır kalması şartıyla Selçuklu’nun bir devamı olarak tezâhür etmiş olduğudur. Dolayısıyla Osmanlılar, Selçuklular’ın vâris-i tabiîsidirler.

Nitekim Orhan Gâzi’nin, oğlu 1. Murad Hân’a yaptığı nasihatinde:

“Nasıl Selçuklu’nun vâris-i tabiîsi biz isek, Roma’nın da vârisi biz olacağız!” demesi, bu hakîkatin net bir ifâdesidir. Diğer taraftan bu keyfiyet, daha da şümûllendirilmiş ve Osmanlı Devleti “Devlet-i Aliyye-i Muhammediyye” olarak da zikredilmiştir. Böylece bu devamlılık şuûrunun Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e kadar dayandırılması ile İslâm tarihinin bütünü tevârüs edilegelmiştir. Ayrıca Osmanlı Devleti, en kritik zamanlarda onun te’yîd-i ilâhîye mazhar olan İslâm için var olduğu, bu sebeple de ebediyyen yaşayacağı telkîn edilerek «Devlet-i Ebed-Müddet»sıfatıyla da anılagelmiştir.

Osmanlılar, yıkılış alâmetleri zuhûr ettiğinde bu tâbirin ye’si dağıtmaktaki rolüne daha fazla ağırlık verebilmek için de «Bu devlet, Devlet-i Aliyye değil Devlet-i Aliyye-i Muhammediyye’dir.»ibâresine sıkça yer vermişlerdir. Bununla hem târihî devamlılık şuûrunu hem de bu devletin mânevî temellerini bir kere daha hatırlatmanın lüzumunu hissetmişlerdir.

Meselâ, 1821 Patras hâdisesine sebep olan patrik Gregoryus’un idam fermânında bu tâbir resmî bir ağızla ve açıkça ifâde edilmiş, böyle gâilelerin onu yıkamayacağı ortaya konulmuştur. Diğer taraftan Osmanlılar’ın son pâdişâhı Sultan Vahîdüddîn, mağdur ve mazlum olduğu gurbet yıllarında Mekke’de yayınladığı beyannâmede de bu «Devlet-i Aliyye-i Muhammediyye» tâbirini kullanarak umûmîleşen ümitsizlik ve fütûru dağıtmak istemiştir.

 

Osmanlı Sultanları Nefsani Gaye Gütmediler

Tarihte birçok millet, büyük fetihlere mazhar olabilmiştir. Ancak bunların ekserîsi tarih içinde uzun bir ömür sürme tahtına mazhar olamamıştır. Bunun çeşitli sebeplerinden biri de, bu fütûhâtı gerçekleştiren kumandanların, sırf nefsânî bir otorite gâyesi gütmeleridir. Ancak böylelerinin tabiî âfetlerden bir farkı yoktur. Onlar, etrafı tahrib eden bir sel suyuna benzerler. Büyük İskender’in Makedonya’dan Hindistan’a kadar uzanan seferi, Hun hükümdârı Atilla’nın Orta Asya çöllerinden Roma’ya varan işgal ve istilâları ile Cengiz, Hülâgu ve Timur’un askerî gâlibiyetleri hep bu kabîldendir. Ardlarında bıraktıkları da, sadece zulüm, gözyaşı ve toprakların kanla sulanmasıdır.

Bu gerçekleri çok iyi kavramış bulunan Osmanlılar ise, kendilerini irşad ve terbiye eden mâneviyat rehberlerinin himmet ve rûhâniyeti ile zaferlerine dâimâ bir mânevî temel bulmuşlardır. Böylece onlar, muvaffakıyetlerini nefsânî hâkimiyet heveslerine değil, Cenâb-ı Hakk’ın rızâsınadayandırmayı bilmiş ve fütûhatlarını hep bu ölçü içinde gerçekleştirmeyi başarabilmişlerdir. Bunun için mâneviyat rehberlerinin terbiyesi ile önce nefislerini fethetmişler ve bu zaferleri nefsânî hâkimiyetin sultası yerine Allah rızâsı için gerçekleştirme dirâyetini göstermişlerdir.

Bu başarılardan nefislerine pay çıkarmaktan kaçınmışlar, hareketlerine nefsin gölgesini düşürmemek için büyük ihtimam, dikkat ve gayret göstermişlerdir.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Âbide Şahsiyetleri ve Müesseseleriyle OSMANLI, Erkam Yayınları.

 

Bir Cevap Yazın

Your email address will not be published. Required fields are marked *

You may use these HTML tags and attributes: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <s> <strike> <strong>

clear formSubmit