Bir önceki yazımızda,psikolojik hastalık ve sağlıklı olma tarifi yapmaya çalıştık.Psikolojik sağlık;latife ve hislerin hükümlerini karıştırmamak ve insandaki latife,his ve kuvvelerin ifrat ve tefrit noktasında bulunmamasını sağlıklılık  olarak koymuştuk.Hülasa olarak,insanın içte olanla dışta olanı ayırt edebilmesidir.Böylece insan rasyonel olanla,düşüncede olanı ve hayal ettiklerini karıştırmaz.Bu tarif ağır psikiyatrik bozukluklar olan psikozlar için geçerlidir.Tarif dışında kalan psikiyatrik bozukluklar yüzlercedir. psikiyatri ile uğraşan teorisyenler taban tabana zıt tarifler yapabilmektedirler.Bu tarifler bir kısmı eksik bir kısmı da hakikattan uzak tariflerdir.Temel sebep modern paradigma olan determinizm ve diyalektik bilim felsefesidir.Diyalektik yaklaşım”şuna göre bu” kurgusuna dayanır.Esas olan karşıtlıktır.Kendine has bir gerçekliği yoktur, sadece diğerini inkardır.Bu hakikat şekilde temsillendirilebilir.Amerika kıtasını görmeyen on kişinin Amerika’nın varlığını reddetmelerinde kullandıkları,delil ve görüşler her inkar edene göre değişir.Birisi Amerika’yı görmediğini diğeri bu konuda bir bilgisinin olmadığı gibi farklı iddialarla inkarını temellendirir. Amerika’nın varlığını ispat durumunda  ise,sadece Amerika’yı göstermekle ispat etmiş olur.Ret edenlerin delilleri kanaattir.İspat edenlerin ise, ilimdir.Aynen bunun gibi konumuzla ilgili Kur’an ve Kur’an-a bağlı beyanlar ilim, onun dışındakiler kanaatdır.Kanaatler değiştiği gibi pozitif bilimsel bilgiler değişir,Kur’an-i bilgiler ise değişmez,yalanlanmaz .Zaman geçtikçe Kur’an gençleşir,modern bilimsel kanaatler ise değişir,modası geçer.İnsanı yaratan Allah onun psikolojisinin nasıl bozulacağını,ne zaman normal olacağını bildirmiştir.Şuandaki bilimsel anlayışının bu esasa dayanmaması bizi hakikattan uzaklaştırmaktadır.

 

İnsanın her birisinin yüzünde kudret mührü, bedenlerinde yaratılış sikkesi vardır.Allah insanın  biyolojik bedenini, ruh kalp ve akıl gibi manevi latifelerine zarf yapmıştır.Üstad Hz. insan hakikatını,insan psikolojisini iki şekilde temellendirir.Birincisi enaniyet, ikincisi ubudiyet.Enaniyet yönüyle  insanın dünya hayatına baktığını,bu yönüyle insanın çaresiz bir varlık olduğunu, sermayesinin bir cüzi iradeden ibaret olduğunu ifade eder.Ömrü çok kısa ve çabuk geçer.Hayatının devamı ile ilgili hiçbir ihtiyacını karşılayamaz, sadece yapabildiği hayatı ile ilgili tercihlerdir.Bu haliyle kainatın birçok tabakatından, sayısız varlıktan sadece  bir varlıktır.Yani hiçbir ehemmiyeti yoktur.İnsan kendi varlığına,gücüne ve iradesine güven notasında bu  durumdadır.Dünyaya gelmesinde,insan olmasında cinsiyetinde, doğduğu ailesinde hiçbir tercihi yoktur.İnsanın varlığının bir başlangıcı olduğundan(hadis),yok olduğu durumda bir şeyi tercih etme durumunda değildir.Adem (yokluk) varlığa, vücud(varlık)  rengi veremez.İkinci yönden insan bir kuldur.Tüm fiil ve işlerinde Rabbine dayanır,bu açıdan insanın acz ve fakrı onu tüm varlığın üstüne taşır varlığı tüm varlığın sebebi haline alır.Çünkü kulluk insanın kendini acz ve fakr içinde görmesi ve bilmesine bağlıdır.Yani insanda kulluğun fiili bir sebebi vardır,insan acz ve fakr içindedir.Benlik ve varlık iddiası mecazidir .Varlığı, manayı harfidir.

 

Fatır-ı Hakim,insanın manevi mahiyyetinde nihayetsiz bir acz ve büyük bir fakr koymuştur.Midenin yiyeceklere iştahı yiyeceklerin varlığını gösterdiği gibi insanı yaratmasındaki esas maksadında, kudreti nihayetsiz bir kadir-i Rahim ve zenginliği nihayetsiz bir ganiyy-i kerimin hadsiz fiil ve tecelliyatına cami bir ayna olsun istemiştir.Biraz daha konuyu açarsak,hiçbir insan insanın kudretli ve başkasına ihtiyacı olmadığını söyleyemez.İnsan, üzerinde olan birçok nimetin herhangi birini  üslenemez ve gerçek sahibi olduğunu iddia edemez.O halde hepsi ona başkası tarafından verilir.Buna karşılık teşekkür ubudiyettir.Her şey karşılıksız,bol bol verildiğine göre veren mutlak zenginlik ve kudret o acz ve fakr içinde olan insanı kendine döndürmek istiyor.Kainata sathi bir bakışla dahi göz atıldığında anlaşılır ki ;bu kainatta her şey himetle yaratılıyor.Her noktada birçok hikmet var.Her noktayla ilgili bir bilim dalının teşekkül etmesi bunun ispatıdır.Bu da var oluşta abesiyet,anlamsızlık olmadığını kör gözlere de gösterir.Nasıl ki; Allah(c.c.)’ın insanı acz ve fakr içinde yaratması insanı kendi kudretini ve zenginliğini göstermek içindir.Aynı şekilde ne kadar isim,sıfat ve fiil varsa o yönlerden de insan aciz ve fakirdir.Onun Rabbi o vecihlerden de kendini ona tanıtmak ve bildirmek istemektedir.Örneğin hikmet fiilini ele alalım.İnsan kendi mülkü sandığı bedeninde icra edilen sayısız hikmetin çok azını anlayabilir.Bedenindeki her hücrede binlerce ihtimal içerisinde maslahata uyğun ihtimalin seçimi yapılmaktadır.Ancak insanın hikmetten anladığı sadece kendi menfaatidir.O hücredeki bir nokta ise geçmişiyle,geleceğiyle,insanlık neviyle, dünya ile,güneş ile,tüm evren ile bağlantılı hikmetlere sahiptir.Adeta vücudundaki her nokta hikmetle örülmüş bir halitadır.Buna rahmaniyet,kuddusiyet ,rahimiyet ve Allah’ın varoluşta gösterdiği tüm işleri gösterebiliriz.

Üstad modern varoluşçu psikiyatristlerin tersine,insanı bir anlam denizinde huzura gark eder.Ne anlamsızlık  ne yalıtılmışlık ve ne de ölüm yoktur.Onun yerine Allah’a aynadarlık,marifet,ubudiyet ve mahbubiyet vardır.Bu yönüyle insan varoluşun merkezi,hayy-i kayyumun, kayyumiyetinin esasıdır.Öyle ki; insan olmasaydı, kainatta kayyumiyet kıyam bulmamış olurdu.İnsanın varoluşu bu kadar önemlidir.

Üstad Bediüzzaman (r.a.)’ın insanı psikolojisini temenlendirdiği esas paradigma zikrettiğimiz bu dualistik yapıdır.Yani eneye karşı hüve.

 

Prof.Dr.Ramazan ÖZÇANKAYA

ISPARTA

Bir Cevap Yazın

Your email address will not be published. Required fields are marked *

You may use these HTML tags and attributes: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <s> <strike> <strong>

clear formSubmit