Ahmet Yesevi (1093-1166) Osmanlı topraklarında doğmasa da, Osmanlı döneminde yaşamasa da Ahmet Yesevi’nin Osmanlı imparatorluğu üzerinde önemli etkisi olmuştur. Etkileri günümüze kadar ulaşan Ahmet Yesevi 11. Yüzyıl’ın ikinci yarısında bugünkü Kazakistan’ın Çim kentinin doğusundaki Sayram kasabasında doğmuştur. Sayram Karahanlılar’ın hüküm sürdüğü çağlarda orta Asya’nın iktisadi, sosyal, siyasi ve medeni hayatında o dönemde de önemli kültür ve ticaret merkezidir. Hacé Ahmet Yesevi Hazretleri 72-73 yaşlarında vefat etmiştir. Türkistan’ın güneyinde bulunan türbesinde istirahat etmektedir.

Hacé Ahmet Yesevi tarihte bilinen ilk Türk mutasavvıfı unvanını taşır. Tam adı Ahmet bin İbrahim bin İlyas Yesevidir. Yesevilik adı verilen tasavvufi akımın mimarı olan “Hazreti-i Türkistan” namıyla da meşhur Hacé Ahmet Yesevi, mürşidi Hacé Ahmet Yusuf El-Hemedani gibi Hanefi bir âlimdir.(1) ortaya koyduğu öğreti yöntemleriyle Sunni-Nakşibendî ile Alevi-Bektaşi tarikatını etkilemiş bir şahsiyettir. Kuvvetli bir medrese tahsili görmüş olup din ilimleri yanında tasavvufu da layığıyla öğrenmiştir. Anadolu’ya hiç gelmemiş olmasına rağmen Anadolu’da da tanınan ve sevilen Hacé Ahmet Yesevi yaygın olan kanaate göre Mevlana Celaleddin Rumi, Hacı Bektaş Veli, Seyyit Muhammed bin Seyyit İbrahim Ata gibi Anadolu ekolleriyle, Anadolu da ki tasavvufi akımlar üzerinde büyük tesirler meydana getirmiştir. Diğer bazı âlimlerin yaptığı gibi kendisini belli bir alana hapsetmeyip inandıklarını ve öğrendiklerini yerli halka ve göçebe köylülere, onların kendi anlaya bilecekleri bir lisan ve alıştıkları yöntemlerle anlatmaya çalışmıştır.(2)

Sayram(3) şehrinde doğan Ahmet Yesevi babasının ölümünden sonra ablasıyla birlikte Sayram yakınlarında ki Yesi’ye yerleşen Yesevi burada türbesi bugün Otrar da bulunan Arslan Baba’ya intisap eder. Rivayete göre Arslan Baba’nın Yesi’ye gelerek Hz. Peygamberin emanet ettiği hurmayı Ahmet Yesevi’ye ulaştırmak ve terbiyesiyle ilgilenerek onu irşat etmesi İslam Peygamberi Muhammed Mustafa’nın manevi işaretine dayanmaktadır.
Mezar- şerifte bulunduğu bir dönem, İmam Rıza’nın öğrencisi olduğu belirtilen Arslan Babanın, Yesevinin manevi yücelmesinde önemli bir yeri vardır. Eğitimini ilk aşamasını tamamladıktan sonra dönemin en önemli eğitim merkezi olan ve değişik bölgelerden binlerce öğrencinin akımına uğrayan Buhara’ya giden Yesevi, burada dönemin önde gelen din bilginlerinden Şeyh Yusuf Hemedaniye bağlanmıştır. Türbesi Merv’ bulunan Hemedani’den yoğun bir tasavvuf eğitimi alan Yesevi, şeyhin dört halifesinden üçüncüsü olmuş ve ilk iki halifeden sonra şeyhinin yerine geçmiştir.
Hamedani’den aldığı bir işaretle buradaki irşad makamını Şeyh Abdulhalık Gücdevani Hazretlerine bırakarak Yesi’ye dönen Yesevi, büyük bir etki alanına ulaşacak olan Yesevilik Ocağı’nı kurmuştur. Abdulhalık Gücdevani ise öğrencisi Muhammed Bahaüddin Nakşibend’i yetiştirerek, o dönemde Yeseviye oceğı dışında ortaya çıkan iki büyük tarikattan birinin öncülüğünü yapmıştır. Buhara da kurulan Nakşibendî tarikatı, zamanla Afganistan, Hindistan ve Anadolu’ya yayılmıştır.

Yesevi, öğretisinin hocası Arslan Baba’dan aldığı “Ehl-i Beyt” sevgisi ve bu doğrultudaki tasavvuf anlayışı üzerine kurmuştur. Bir Türk sufi tarafından kurulan bu ilk büyük Türk Tarikatı önce Maveraünnehir, Taşkent ve çevresi ile batı Türkistan’da etkili olmuştur. Daha sonra Horasan, İran ve Azerbaycan’da yaşayan Türkler arasında yayılan yesevi tarikatı, 13. Yüzyıldan başlayarak göçlerle Anadolu’ya oradan da Balkanlara ulaşmıştır.

Yesevi öğretisinin bu denli etkili olmasının temel nedenlerinden biri; Ahmet Yesevi’nin düşüncelerini anlatmak için, o dönemde gelenek olduğu üzere Arapça veya Farsça’yı değil, Türkçe’yi seçmesidir. Hece vezniyle yazdığı şiirlerle öğretisinin hızla yayılması ve kuşaktan kuşağa kolayca aktarılmasını bu yolla sağlayan Yesevi’nin “Hikmet” olarak adlandırılan ve yüzyıllarca sözlü olarak yaşatılan şiirleri, 15. Yüzyılda yazıya geçirilerek “Divan-ı Hikmet” adı altında toplanmış, kutsal bir kitap olarak elden ele dolaşmıştır.

İslam’ın değerlerini Türk kültürünün değerleri ile kaynaştıran Yesevi öğretisi, özellikle bozkırlarda yaşayan Türk boylarının İslamiyet’i benimsemesini kolaylaştırmıştır. İslam’ın tanımlarına ve benimsemelerine karşın, varolan değerlerinden kopmayan bu topluluklar için, kentli din bilgisinin sunduğu kuralcı İslamiyet’ten çok, dervişlerin sunduğu, dine esnek yaklaşan ve eski inançları yansıtmayan, bir İslam anlayışı daha yakın gelmiştir.

Onun hikmetler pınarından akan şu kısacık öğütlerle sizleri baş başa bırakıyorum.

Hakikati özlerler,
Kerameti gizlerler,
Aşıkla can gözler,
Rengi sarı dervişler.

Dünya benim diyenler,
Açık saçık giyenler,
Haram lokma yiyenler,
Felakete batmışlar.

Molla, müftü olanlar,
Yalan fetva verenler,
Akı kara kılanlar,
Cehenneme gitmişler.

Kadı, İmam olanlar,
Haksız dava kılanlar,
Sanki bir merkep gibi
Yük altında kalmışlar.

“Divan-ı Hikmet”
Hacé Ahmet Yesevi

[1] a,b,c, d,e,f,g,h, TDV, İslam Ansiklopedisi, Cilt 3, sahife 161, İstanbul, 1989
[2] a.g.e.
[3] Uluslar Arsı Ahmet Yesevi Sempozyumu Bülteni, Bağcılar Belediyesi 20-21 Şubat 2010

Bir Cevap Yazın

Your email address will not be published. Required fields are marked *

You may use these HTML tags and attributes: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <s> <strike> <strong>

clear formSubmit