Editörden

Bizlere sonsuz lütuf, ihsan ve rahmetiyle muâmele eden, günahlarımızı bağışlayan, hatâlarımızı affeden, (merhametlilerin en merhametlisi) olan yüce Mevlâ’mıza sonsuz hamdü senâlar olsun!..

Ezelden ebede bütün âlemlere rahmet olarak gönderilen, insanlığın kurtarıcısı, şifâsı, müjdecisi ve şefâatçisi olan Efendimiz, Hazret-i Muhammed Mustafâ -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e de sonsuz salât-ü selâm!..

Zarif, güzel ve derin insan yetiştirmek sûretiyle huzurlu bir cemiyet ortamı husûle getirmek, için ken­dini bu yola adamış Seyyid Şeyh Nurullah el‐Abiri hazretlerinin de Allah‐u Teâlâ sırrını yüceltsin. Bizleri de O’nun sırrına mazhar eylesin…

Beşerî irâde eseri olsa bile her fiil, Allah’ın “Hâlık” sıfatının bir tecellîsi olduğundan, her şeyi O’ndan bilmek, îmân îcâbıdır. Bunun içindir ki, îmânın bir şartı da “Hayrın da şerrin de Allah’tan” olduğuna inanmaktır. Fakat Allah’ın “irâde”si ile “rızâ”sını birbirine karıştırmamak lâzımdır. Çünkü Cenâb-ı Hakk’ın irâdesi, her oluşta mevcut bulunduğu hâlde, rızâsı sâdece hayırdadır. Lâkin rızâsı olmadığı bir fiili, kulun talebi sebebiyle niçin yarattığı husûsu, bu âlemin bir “imtihan” vasfını kazanması içindir.

İnsanlar, îmân ve fazîlet dâvâsında çile, sıkıntı, ızdırap ve elemle dolu binbir merhalelerden geçirilirler. Böylece Hak yolunda ilâhî dâvânın sâdıkları ile fâsıkları birbirinden ayırd edilir. Bunun içindir ki, sadece îmân etmek kâfî değildir. Onu amel-i sâlihle süsleyerek ilâhî imtihânlarda muvaffak olabilecek bir seviyeye yükseltmek zarûreti vardır.

Güzel ahlâk sâhibinin şükrü, kendisindeki bütün güzelliklerin Cenâb-ı Hakk’ın lutuf ve kereminden ol­duğunu idrâk etmek ve diğer insanları hor ve hakîr görmeyip mütevâzî hâlini muhâfaza ederek başkalarına örnek olabilmektir.

Muhabbet öyle bir sihirli cereyan vâsıtasıdır ki, kelâma inkılap etmeden bile o kanalla, gönülden gönüle intikal edebilir. Mutasavvıfların her türlü telkin ve irşad zemininde muhabbeti kullanmaları, işte bu sebep­ledir.

Allâh için gerçek dostluk, bedenleri ayrı olan iki varlığın bir kalpte yaşamasıdır. Diğer bir ifâde ile dostla­rın, birbirini yıkayan iki el hâline gelmesidir. Tıpkı muhâcir ve ensar gibi…

İnsan, çok sevdiğini çokça anlatır, her vesîleyle sevdiğinden söz açar ve hep onun etrafındaki konulardan bahseder. Kendisini sırf işine kaptırmış bir işadamı devamlı ticaretinden bahseder. Şöyle kazandım, böyle kaybettim. Şunda şu kazanç var, bunda bu kazanç var, vesâire… Kimi evlâdına aşırı düşkündür, her za­man, her yerde evlâdından bahseder. Fakat sahâbe-i kirâm ve büyük evliyâullâh hep Peygamber Efendimiz (s.a.v)’den bahsetmişler ve bundan ebedî bir lezzet almışlardır.

Âlemin varlık sebebi olan “muhabbet”teki sırlardan biri de, sevenin, sevilenin hâliyle hâllenme yoluna girmesidir. Seven, ne ölçüde istidâd ve iktidarsız olsa da muhabbet beslediği kimsenin şânına göre bir ne­tice elde eder.

İşte tanıma, taklîd etme ve âhirette O’nunla berâber olma iştiyâkı ile dolu bir Peygamber aşkı! Cenâb-ı Hak, Efendimiz’i yakından tanımayı ve sevmeyi hepimize ihsan eylesin. Yâ Rabbî! Gönüllerimize Peygamber Efendimiz’in, Ehl-i Beyt’inin, güzîde ashâbının ve onların izinden giden Hak dostlarının rûhâniyetlerinden hisseler ihsân eyle! Âmîn…

 

panel2.2