Aile insan topluluğunun kökü ve en tabii temelidir. Hem yaşamın zaruretinden hem de tabii olarak var olması gereken önemli bir kurumdur. Aynı zamanda insanın ilk eğitim ve öğretim yuvasıdır. Toplumların kültür ve medeniyeti çoğu zaman aile vasıtasıyla nakledilir. Aile, toplumun gelişim, değişim ve ahlaki yapısının oluşum kurumudur. İslamiyette ailenin ayrı bir kutsiyeti vardır. Aile ortamında bu küçük mekânın en faal tarafı ise kadınlardır. Kadınlar toplumun şekillenmesinde en önemli rolü üstlenmişlerdir. Çünkü toplumun bütün bireyleri kadınlar tarafından yetiştirilmiştir. Hepimiz annelerimizin ellerinden geçip öyle hayata atıldık. Aile ortamında ya da toplumda insani duyguların oluşması ve zuhur etmesi annelerin temiz kalplerinden akan merhametten kaynaklanmaktadır.
Kadın ailenin içişleri bakanıdır. Çünkü baba gün boyu ailenin rızkını temin etmek için uğraşırken ailede bütün sorumluluk annededir. Çocuklar annenin şefkat pınarından beslenir. Anne, onları İslami güzelliklerle yoğurup tabiri caizse yeniden şekillendirir. Bu bakış açısı kültürümüzde de “Yuvayı dişi kuş yapar.” sözüyle dile getirilmiştir. Yuva ise bir toplumun temeli, toplumda huzur ve güvenin kaynağıdır. İslam’a göre kadın, sakin bir liman gibidir. Kadının Kuran-ı Kerim’de geceye benzetilmesi bundandır. Nasıl gece insanlar için dinlenme zamanı ise kadın da erkekler için dinlenecek bir limandır.
Bediüzzaman Hazretleri, “Mübarek şefkat kahramanları” diyerek kadınlara hitap eder ve şöyle devam eder: Kadının fıtrî vazifesi hepimizin malumu sadakat ile yuva kurmak, anne olmak, yavrularını koruyup kollamak, hane içini çekip çevirmektir, yani dâhili müdür olmaktır. Bu fıtrî vazifesi, yani annelik şefkati onu çok makbul olan hakiki ihlâsa muvaffak eder. Bu dünyada karşılık beklenmeden yapılan tek iş annelik olsa gerek. Kadın bu yüksek kahramanlığın inkişafı ile hem dünya hayatında, hem de ebedî hayatında saadeti bulabilir. Ancak bazı “Fena cereyanlarla o kuvvetli ve kıymetli seciye inkişaf etmez veyahut suiistimal edilir.” Dünyasının tehlikeye girmemesi için, dünyadan istifadesi için her türlü fedakârlığı göze almak, ama ebedî hayatını tehlikede olduğunu düşünmemek, dünya hapsinden kurtarmaya çalışırken, cehennem hapsini nazara almamak şefkatin suiistimalidir. Bu da çocuğu ahirette davacı edecektir. Hakiki şefkat çocuğu, haps-i ebedî olan cehennemden ve idam-ı ebedi olan dalalet içinde ölmekten kurtarmaya çalışmaktır. Şefkatin bu şekilde doğru kullanımı anne için bir hazine niteliğindedir. Evlâdının işlediği bütün hasenatın bir misli, annenin defter-i a’maline geçeceğinden, amel defteri kapanmayacaktır. Bu dünyada da salih bir evlât olacaktır.”
Vesselam…