Dengesiz davranışlı insanların çoğaldığı ve patalojik bir hal aldığı toplumlarda fitne, anarşi ve terörün yeşereceği bataklıklar oluşmuş demektir. Bu bataklıkların sebebi; iki zıt kutbu içinde barındıran insanın menfi yönlerinin İslami terbiye ile kontrol altına alınmamış olmasıdır. Çünkü, fitne ve anarşinin uyanması ferdin iç dünyasında başlar.

Sürüden ayrılanı kurt kapar. Ancak sürünün kurtlaştığı toplumlarda insan ne yapar? İnsanlarımızı toplum anarşisinden kurtarmak istiyorsak, öncelikle ruh ve düşünce anarşisinden kurtarmak ve bunu sağlayıcı tedbirleri almak zorundayız. Zira, sokak anarşisi, genellikle düşünce ve karakter anarşisine düşmüş kitleleri kendi emellerine alet etmektedir. Gönlü ve ruhu istikrar bulmuş, sıhhatli bir düşünce sistemine kavuşmuş, şahsiyet sahibi insanlar, hiçbir harici unsurdan etkilenmezler. Kaleler içten fethedildiği gibi, insanın kurtuluşu da öz olan kalbin felahıyla mümkündür.

İki cihanda saadet ve mutluluk sebebi İslam dini; Kur’ân-ı Kerim vasıtasıyla, Hz. Muhammed (s.a.v.)’in şahsında insanların akıl, kalp ve davranışlarını şekillendiren ilahî bir mesajdır. Mümin, elinden ve dilinden Müslümanların emin olduğu kimsedir. Müminlerin hayırlısı, Kur’ân’ı öğrenen ve öğretendir. İnsan için ancak çalışmasının karşılığı vardır.[7] Bir işi bitirince diğerine başlamalıdır.[8] Hikmet, müminin yitiğidir, nerede bulursa almalıdır. Kalpler ancak Allah’ı anmakla huzura kavuşur.[9] İki günü birbirine müsavi olan zarardadır, gibi prensip ve mesajlar inanan insanın hayatındaki yerini almalıdır. Mümin; hak ve haddini bilmeli, ifrat ve tefritten sakınmalı, imanına göre bir hayat yaşamalıdır. İlim, edinilen bilgilerden faideli netice çıkarmasını öğrenmek olduğu gibi, iman da, inanılan hususların pratikte değer ifade etmesini gerektirir. Hürriyet ise, nefsin esaretinden kurtulmaktır.

İman edip Allah’ı severek O’na kul olmak O’nun elçisinin getirdiği değerlere uymayı gerektirir. “Allah’ı seviyorsanız bana uyun. Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah affeder ve merhamet eder”. De ki: “Allah’a ve peygambere itaat edin”. Yüz çevirirlerse bilsinler ki, Allah inkar edenleri sevmez.”[10]

Dinin ortaya koyduğu emir ve hükümler, Allah’ın yasalarıdır. Bu konuya da işaret edecek şekilde Kur’an-ı Kerim’de; “Bunlar Allah’ın yasalarıdır. Allah’a ve Peygamberine kim itaat ederse onu içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyacaktır, orada temellidirler, büyük kurtuluş budur. Kim Allah’a ve Peygamberine baş kaldırır ve yasalarını aşarsa, onu, temelli kalacağı cehenneme sokar. Alçaltıcı azap onadır”[11] buyrulmaktadır.

Aslı toprak olan insan kendisine üflenen nefha ile hiyerarşik olarak en üstün ve en güzel varlık kabul edilmektedir. Nitekim bununla alakalı olarak, Tin Suresi 4. ayette; “Biz insanı en güzel şekilde yarattık”, denilmektedir. Ancak bu üstünlük onun Rabbinin düsturlarına uymasına bağlı kılınmıştır. Aksi takdirde devamı ayette “Sonra onu aşağıların en aşağısı kıldık”[12] diye haber verilmektedir.

İnsanı farklı ve üstün kılan unsurlardan birisi de, bağımsız davranma ve seçme kabiliyetine sahip olmasıdır. İnsan potansiyel olarak, iyi ya da kötüyü seçme ve gerçekleştirme özelliğine sahiptir. Bu, onun varlığında dengeli bir şekilde gizlenmiştir. Nitekim Kur’an’da bu hususa şu şekilde işaret edilmiştir; “Kişiye ve onu şekillendirene, Sonra da ona iyilik ve kötülük kabiliyeti verene and olsun ki: Kendini arıtan saadete ermiştir. Kendini fenalıklara gömen kimse de ziyana uğramıştır”.[13] Bu ayet, insandaki iki yönlü hassas dengeye işaret etmektedir. Bu hususda “Şüphesiz ona yol gösterdik; buna kimi şükreder, kimi de nankörlük”[14] ayeti de manidardır.

Sosyal dayanışmanın dengeli ve âdil kurulabildiği toplumlarda hayat sağlıklı bir şekilde devam eder. Aksi takdirde sınıflaşmalar başlar ve bu sınıflar arasındaki uçurum derinleştikçe huzursuzluk çatışma noktasına gelir. Günümüzdeki örneklerde ve insanlık tarihinde bunu görmek mümkündür.

İnsanların canları ve malları da dahil olmak üzere, sahip oldukları her şey Allah’ın bir emanetidir. Varlığın hakiki sahibi Allah, bir kısım varlığın istifade hakkını geçici olarak insanlara bırakmış ve bunlardan yararlanma şartlarını da açıklamıştır. Kimine az, kimine çok vermesi de O’nun hikmetinin bir gereğidir. Kur’ân diliyle bu gerçek şöyle ifade edilir; “De ki: “Mülkün sahibi olan Allah’ım! Mülkü dilediğine verirsin; dilediğinden çekip alırsın; dilediğini aziz kılar, dilediğini alçaltırsın; iyilik elindedir. Doğrusu Sen, her şeye Kadirsin.”[15]

Müslüman için esas, ne olursa olsun zengin olmak değil, hayırlı mal ve mülke sahip olmaktır. Nitekim dinimiz, meşrû yollardan elde edilmiş mülkü kutsal sayarken; hırsızlık, dolandırıcılık, gasp ve rüşvet gibi gayr-ı meşrû yollardan elde edilen kazanç ve mülkiyeti ferdin ve insanlığın felaket sebebi kabul etmiştir.

İnsanların sahip oldukları farklı özellikler; kıskançlık ve hasede yol açmamalıdır. Çünkü, herkes sahip olduğu imkân ve kabiliyetle orantılı bir şekilde yaptığı amellerden sorumludur: Bu hususa da işaret edecek şekilde, “Allah’ın sizi birbirinizden üstün kıldığı şeyleri özlemeyin. Erkeklere, kazandıklarından bir pay, kadınlara da kazandıklarından bir pay vardır. Allah’tan bol nimet isteyin. Doğrusu Allah her şeyi bilir”[16] şeklinde insanlar ikaz edilmektedir.

İnsan başıboş bir varlık değildir. Bu hususda biraz da sitemli bir uslupla, “İnsan kendisinin başıboş bırakılacağını mı sanır!”[17] şeklinde insanların dikkati çekilmiştir. Davranışlarından sorumlu olan insan, kendi elleriyle kendisini tehlikeye atmamalı, her konuda dikkatli haraket etmelidir. Bu hususa da şamil olacak bir şekilde, “Allah yolunda sarf edin, kendinizi kendi elinizle tehlikeye atmayın, işlerinizi iyi yapın. Şüphesiz Allah iyi iş yapanları sever”[18] ayeti üzerinde derinlemesine düşünmek inananlara yeni ufuklar açacaktır.

İnsan hal ve durumunu az-çok bilip tahmin eder. Bu konuda, “Özürlerini sayıp dökse de, insanoğlu, artık kendi kendinin şahididir”[19] ayeti dikkete şayandır. Kendini tanıyan insan, varlığının sebep ve hedefini bulacaktır.

Kişilerin birbirine üstünlükleri, yaptıkları işleri ve bıraktıkları eserlerle ölçülür. Asıl üstünlük ise iman, ilim ve takvâ iledir. İslam’a göre, insanlar doğuştan sahip oldukları özellikler ve irtibatlar ile bir üstünlüğe sahip değildir. Ancak, irade ve gayretle elde edilen iman, ilim ve takvâ ile bir üstünlük söz konusudur. İnanan bir cariyenin hoşlanılan bir putperestten daha iyi olduğunu haber veren ayet de[20] imanın değerini bizlere bildirmektedir. İman ve ilim ehlinin derecelerle üstünlüğe sahip olabileceği, Mücadele Suresi 11. ayette haber verilmektedir. Yine takvanın üstünlük sebebi olduğu, “Şüphesiz, Allah katında en değerliniz, O’na karşı gelmekten en çok sakınanızdır”[21] ayetiyle haber verilmiştir. Nihayet imanın mutlak üstünlük sebebi olduğu, “Gevşemeyin, üzülmeyin, inanmışsanız, mutlaka siz en üstünsünüzdür”[22] ayetiyle aşağılık komplekslerine son verecek şekilde ilan edilmiştir.

Kendini bilen, Rabbini bilir. Uyanıp kendini tanımayanlar, insanlığın meselelerine çözüm değil ancak problem üretirler. Yaratıcının nizamı dengeli, yegane nizamdır. Müslüman olduğunu iddia eden bir toplum, İslâm’ın öngördüğü değerler sistemini kurmak ve yaşatmakla mükelleftir. Uyuşturulan kafa ve kalplerden sadra şifa çarelerin beklenmesi safdilliktir.

Toplumları şekillendirme niyet ve gayretinde olanlar kendi nefislerinden başlamadıkları müddetçe istenilen cemiyet kurulamayacaktır. İnancımız istikametinde çalışarak, kendimize ve bizden sonra geleceklere örnek bir şahsiyet ortaya koymak yapılabilecek en büyük hizmettir. İslâma hizmet, her şart ve ortamda menfiliklerden korunacak dinamik bir anlayış ve basiretle mümkün olabilir.

 

[7] Necm, 53/39.

[8] İnşirah, 94/7.

[9] Rad, 13/26.

[10] Al-i İmran, 3/31-32.

[11] Nisa, 4/13-14.

[12] Tîn, 95/ 5.

[13] Şems, 91/7-10.

[14] İnsan, 76/3.

[15] Al-i İmran, 3/26.

[16] Nisâ, 4/32.

[17] Kıyamet, 75/36.

[18] Bakara, 2/195.

[19] Kıyamet, 75/14-5.

[20] Bakara, 2/221.

[21] Hucurat, 49/13.

[22] Al-i İmrân, 3/139.

 

Bir Cevap Yazın

Your email address will not be published. Required fields are marked *

You may use these HTML tags and attributes: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <s> <strike> <strong>

clear formSubmit